Ayla, 43 yaşında, iki çocuk annesi, dışarıdan bakıldığında sakin bir hayatı olan sıradan bir kadındı. Ancak iç dünyasında fırtınalar kopuyordu. Yıllardır süren evliliğinde artık tükenmiş bir kadındı; yorgun, sevgisiz ve mutsuz. Eşiyle aralarındaki bağ çoktan kopmuş, sadece alışkanlıklar üzerine kurulu bir ilişki sürüyordu. Ayla, bir kadın olarak hissetmeyi, arzulanmayı ve sevilmeyi unutmuştu. Sonunda bir karar aldı, yıllardır süren bu boşluğu doldurmanın ve kendini yeniden bulmanın zamanı gelmişti: Boşanmak.
Boşanma süreci kolay olmadı. Bir zamanlar birbirlerini severek evlendikleri adamla, şimdi tamamen yabancı gibiydiler. Ayla için bu karar zor olsa da içten içe bir özgürlüğün kapılarını aralayacağını hissediyordu. Yine de boşanma sonrasında onu bekleyen duygusal boşluğun farkında değildi. İlk haftalarda yalnızlığın ona iyi geldiğini düşündü. Çocuklar babalarında olduğu zamanlarda sessiz evde kendiyle baş başa kalmak, Ayla’ya unuttuğu bir şeyi hatırlattı: Kadın olduğunu ve hayatın hala ona sunduğu çok şey olduğunu…
Ayla, uzun zamandır hissetmediği duygularla yeniden tanıştı. Vücudu, ruhu bir kadının arzuladığı ilgiyi hissetmeye açtı. Bu süreçte sosyal medyada gezinirken dikkatini çeken bir mesajla irkildi. Bir zamanlar heyecanla baktığı, içini kıpır kıpır yapan bakışların ona döndüğünü düşündü. Uzun zamandır kimsenin ona bu şekilde ilgi göstermediğini fark etti. Ertesi gün aynanın karşısına geçtiğinde kendini incelemeye başladı. Gözlerinin altında hafif çizgiler belirmiş olsa da, bakımlı saçları ve düzgün fiziği hala etkileyiciydi. “Neden olmasın?” diye düşündü.
Ayla, eski monoton hayatını geride bırakıp yeniden hayatın ona sunduğu fırsatları keşfetmeye karar verdi. Birkaç hafta içinde gardırobunu yeniledi, daha dikkat çekici, modern kıyafetler almaya başladı. Etrafında erkeklerin ona yeniden ilgiyle baktığını fark etmek, içinde unutulmuş bir kıvılcımı yeniden alevlendirdi. Giydiği şık elbiseler, hafif dekolteler, yürüyüşüne kattığı zarafet… Artık fark edilmek istiyordu ve bunu başardığını da her geçen gün daha fazla hissediyordu.
Bir akşam, evde yalnız başına otururken eski fotoğraflara bakmaya başladı. Evliliği boyunca kaybettiği ne varsa geri alma arzusu onu daha da motive etti. Yıllardır yaşamadığı bir heyecanla doluydu. Fakat yalnız geçen geceler arttıkça, bu heyecan yerini derin bir boşluğa bıraktı. Yalnızlık onu sıkıştırmaya başlamıştı. Sosyal medyada gezindiği anlarda eski tanıdıklarının fotoğraflarını gördükçe, onların hayatlarının ne kadar dolu olduğunu düşündü. Bir erkeğin yanında olma ihtiyacı, yeniden bir sevgi ve tutku yaşama arzusu içini kemiriyordu.
Ayla, bir gün cesaretini topladı ve düşüncelerini dışa vurdu. İçinde biriken yalnızlık hissi artık dayanılmaz hale gelmişti. Kendiyle baş başa kaldığı her an daha fazla içini sıkıyordu. “Hayat böyle geçmemeli,” diye düşündü. “Yalnızlık beni tüketiyor.”
Artık yeni bir arkadaş arayışına girmişti. Onunla vakit geçirecek, sohbet edecek, belki de yalnızlığını paylaşacak birini bulma isteği her gün daha da güçleniyordu. Erkeklerle yeniden flörtleşme, heyecan verici bakışmalar, uzun zamandır içinde uyanmayan duyguları harekete geçirdi. Artık her geçen gün kendine bir adım daha yaklaşıyor, Ayla’nın içindeki güçlü kadın yeniden doğuyordu. Ama bu yalnızlık, onu er geç bir yol ayrımına sürükleyecekti: Gerçek bir aşk mı, yoksa yalnızlığını paylaşacak biri mi?